Konumlandırılmış Fakat Anlamlandırılmamış Ve Kullanılmayan Bir Meslek Etiği Tüzüğü: Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi (1960)
- drmahmutsansal
- 4 gün önce
- 13 dakikada okunur
Prof. Dr. Çağatay ÜSTÜN
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı
Mesleklerin kendi içinde belli etik değerleri, ahlâki davranış biçimleri ve deontolojik öğretileri vardır. Bu sayede düzenin uyumu esas alınır. Etik ve ahlâk belli öğreti ve davranış biçimleriyle ortaya çıkar, benimsenir ve gelişir. Ardından da bir idea/ülkü haline dönüşür. Aslında onu bir bütün halinde kapsayıcı yapan da budur.
Tıp tarihi açısından tıp, mesleklerin en soylusu olarak ifade edilirken, felsefi ve ödevsel bir sorumluluğun varlığına vurgu yapılır. Deontoloji olarak bilinen kavramın bir tür ödev ve yükümlülük bilgisi olduğu ve eski Yunancadan gelen deontos/logos terimlerinden oluşturulduğu bilinmektedir. Ahlâk felsefesinde ödevsel etik veya deontolojik bir eylemin ahlâkının, o eylemin bir dizi kural ve ilke altında doğru veya yanlış olup olmadığına dayanması gerektiğini ileri süren normatif bir etik teori söz konusudur. Tıpta deontoloji bugün tıp etiği veya tıbbi etik gibi terimlerle ilişkilendirilmesine karşın, tıbbi deontolojinin yeri ve konumu ayrıdır Çünkü etik veya ahlâkın tıptaki yaklaşımları belli bir çerçeveyle sınırlanmasına karşın, tıbbi deontolojinin daha geniş bir uygulama sahası bulunmaktadır.
Bugün her ülkenin tıbbi organizasyonu içinde deontoloji ve tıbbın etik boyutuyla ilgili temel ilkeler belirlenmiştir. Bu sayede tıbbın kökeninde var olan sanatsal özelliklerinin zarar görmemesi ve bunun sürekliliğinin sağlanması hedeflenmiştir. Ülkemizde Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi veya Tüzüğü şeklinde bilinen 1960 yılına ait metin halen geçerli ve yürürlükte olan bir konudur. Bu tüzüğün insani ve mesleki içeriği günümüzde etik ve hukuki anlamda da geçerlilik kazanmıştır. Anlam açısından konumlandırılmış fakat anlamlandırılmasında kesintiye uğramış bu etik ve deontolojik metin mezun olmuş ya da yeni mezun olan hekimler tarafından doğru bir şekilde değerlendirilmelidir. Tıbbi Deontoloji Tüzüğü çıktığı dönemde hasta hakkını korumak, hekim ve diş hekimlerinin görev içeriğini tanımlamak, meslektaşlararası bağları kuvvetlendirmek, hekim-hasta iletişimini düzenlemek ve güven sağlamak, adil uygulamaları sunmak amacıyla hazırlanmış bir metindir. Bugün için tıpta birçok organizasyon ve etik düzenleme olmasına karşın ülkemizdeki ilk örnek olması sebebiyle bu tüzük özenle anlamlandırılmalı ve gerektiği kadar sadeleştirilerek, geliştirilerek yeniden hekimlerle paylaşılmalıdır. Doğru ve tutarlı yaklaşım budur.
Tıbbi Deontoloji Nizamnamesinin orjinal ilk haline burada yer vererek paylaşmayı uygun bulurken, (Bkz. Ek. Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi) bazı tespitlerimi kısaca paylaşmak istiyorum. Orijinal metin 1960 yılına aittir ve içeriğindeki anlam o dönemin ülkemiz koşulları açısından kıymetli bir etik kaynaktır ve uluslararası anlamda Helsinki Bildirgesi gibi metinlerin 1964 yılından itibaren ortaya çıktığı görüldüğünde, o yıllarda ülkemizdeki hekim ve diş hekimlerinin deontolojik yükümlülüklerini ve sorumluluklarını ortaya koyması açısından farklı bir değere sahiptir. Bu nizamnamenin ilk 10 ila 20 yıl içinde eskimiş olduğuna ilişkin iddiaların metin üzerinde anlamlandırma ve yaygınlaştırma çalışmalarının düzenli bir şekilde yapılmamasına bağlanabilir. Metinde eski terimlerin Türkçe ifadelere çevrilmeden, yani sadeleştirilmeler yapılmadan bugüne kadar gelmesine izin verilmiş olunması, bu nizamnamenin doğru anlaşılmasının önündeki bir engeldir. Bunun niçin yapılmadığı ise bir başka soru ve sorundur.
Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi, öncelikle 1953/6023 sayılı Türk Tabipler Birliği kanununa atıfta bulunarak hazırlanmıştır. Bu kanun ülkemizdeki hekimlerin mesleki bir deontolojik dayanışma ve birlik, bütünlük oluşturmasından sorumlu olan, hak ve yararlarını korumak amacıyla ortaya çıkmış hukuki bir metindir.
1960 yılına ait Tıbbi Deontoloji Nizamnamesinin (Tüzüğü) ilgili maddelerinde tabiplerin (ve diş tabiplerinin) uyması ve uygulaması gereken temel maddeler şöyle özetlenebilir:
• Görevi-hayata saygı ve özen yükümlülüğü (Madde 2),
• Hastaya yapılacak ilk acil bakım (Madde 3),
• Sır saklama konusu (Madde 4),
• Hekim seçme özgürlüğü konusu (Madde 5),
• Vicdani ve mesleki kanaatin ve özerliğin önemi (Madde 6),
• Meslek ahlâkının önemi (Madde 7),
• Mesleki anlamda reklam konusu (Madde 8),
• Reklam ve tabela hazırlanması hususu (Madde 9),
• Araştırma yapılmadan tedavinin uygulanmaması durumu (Madde 10),
• Hastalarda deney yapılamayacağı konusu (Madde 11),
• Meslekte haklılık ve haksız menfaat elde etme konusu (Madde 12),
• Uygun teşhis ve tedaviyi gerçekleştirme ve aldatıcı teşhis ile tedavi yasağı (Madde 13), Terminal dönem hastasında hekimin prognozu açıklaması konusu (Madde 14),
• Hastaya rapor verilmesi konusu (Madde 16), hasta mahremiyetine saygı (Madde 17),
• Hasta seçme hakkı konusu (Madde 18, 19),
• Uygunsuz ve pahalı tedavi yasağı konusu (Madde 20),
• Hekim ve yardımcılarının ücreti konusu (Madde 21),
• Kürtaj ve benzeri durumlarda anne ve çocuğun konumu (Madde 22, 23),
• Konsültasyon ve bunun tıbbi önemi (Madde 24),
• Hekimlerin kendi içindeki özerkliği ve mesleki mahremiyet konusu (Madde 25),
• Konsültasyonun usulü konusu (Madde 26, 27, 28),
• Hastanın özerkliği konusu (Madde 29),
• Konsültasyonda mesleki mesai hakkı gereği olan ücretin alınması konusu (Madde 30),
• Haksız kazancı önleme konusu (Madde 31),
• Meslektaşların sağlık sorunları olduğu zaman talep edilecek/edilmeyecek ücret hakkındaki durumun değerlendirilmesi (Madde 32) ile Madde 31 ve 36 arasındaki ifadelerde de hekimin ücret alması meselesi, meslek içi adap ve hareketler konusu (Madde 37, 38, 39, 40),
• Tabip odalarının denetim ve mesleki çalışma durumlarına ilişkin konular (Madde 43), ve onur kurullarının görevi (Madde 44).
Günümüzde bu nizamnamenin (tüzüğün hazırlanış biçimine ve içeriğine bakıldığında çok önemli hususların irdelendiği ve ifade edildiği görülmektedir. Bazı yenilikler hariç bu nizamnamenin aslında döneminin hekimlik mesleği ihtiyaçlarını giderdiği, hatta günümüze kadar gelen süreçteki sorunlara ve konulara çare ürettiği, öneri getirdiği fark edilmektedir. Kimi zaman eleştirildiği gibi, Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi geçmişte kalmış eskimiş bir kimlikten çok, sadeleştirilmemiş ve geliştirilmemiş bir metin olma özelliğini korumaya devam etmektedir. Buradan bakıldığında bu metnin tamamen yenilenmesinden ziyade öncelikle sadeleştirilerek, ilgili bütün maddelere gerekiyorsa yeni eklemelerin yapılmasına ihtiyaç vardır. Ancak bu revizyon tamamen ortadan kaldırıp, yenisini hazırlama şekline dönüşmemelidir. Çünkü belirttiğimiz gibi, bu metin 1960’ların koşullarında oldukça yenilikçi ve düzenleyici bir anlayışla oluşturulmuştur. Zaten içeriğindeki bölümlerde ve maddelerde bu unsurlara rastlamak olasıdır.
Tıbbi Deontoloji Nizamnamesinin zaman içinde geliştirilmemesi ve hatta sadeleştirilmemesi neticesinde Türk Tabipler Birliği tarafından hazırlanmış “Hekimlik Mesleği Etik Kuralları” (1999) olarak bilinen metninin de bir yenilik olamadığı ve kendi içinde bazı çelişen maddelerinin bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Ayrıca eğer bu konuda bir yenilik yapılacaksa, öncelikle bunun başlığının doğru kurgulanması ve bunun da “Hekimlik Deontolojisi ve Etik İlkeleri“ başlığı şeklinde bir araya getirilmesi gerekmektedir. Akademik anlamda yıllar içinde edinilen tecrübe neticesinde bir meslek etiği uzmanı olarak önerim bu yöndedir. Çünkü etik, bir kuraldan çok öncelikli olarak ilkeler ve değerler sistemidir. Kuralın zorlayıcı olmasın anlamı veya hukuksal bir metine dönüşmesinin önüne ancak bu şekilde geçilebilir. Hekimler tarafından kolayca benimsenmesi ve özdeştirilmesi açısından önerdiğim bu başlığın kapsayıcı ve özendirici olacağı kanısındayım.
Ayrıca bu tür yenileme taleplerinde mutlaka tıbbi etik uzmanlarının akademik görüşlerine de yer verilmesi ve bunun geniş bir çerçevede yapılması gerektiği unutulmamalı, “Ben yaptım, oldu” mantığı yerine kapsayıcı, yenilikçi fakat geleneklere bağlı bir metin üzerinde ortak karara varılmalıdır.
Bir mesleğe ait tüzük veya nizamname hazırlanırken amaç; içeriğinin fazla sayıda maddeden oluşması değil, nitelikli, anlaşılabilir ve kısa ifadelerle meslekteki düzenleyici rolünü ifade etmesidir.
Sonuç olarak denilebilir ki; ülkemizdeki 1960 yılına ait Tıbbi Deontoloji Tüzüğü öncelikle dil açısından sadeleştirilen, bununla birlikte içeriğinin açık ve net ifadelerle günümüzdeki tıbbın ve teknolojinin olanaklarının geliştiği konulara vurgu yapan, çözüm sağlayan bir hale dönüştürülmesine izin veren bir bakış açısıyla değerlendirilmeli ve buna göre bir revizyon yapılmadır. Bu tür revizyonlarda orjinaline sadık kalınmasıyla hekimliğin özündeki etik ilke, değer ve ahlâki sonuçlar ile deontolojik görevlerin birlikte ortaya konulması doğru bir bakış açısını oluşturacaktır. Ayrıca bu yeni metnin başlığının “Hekimlik Deontolojisi ve Etik İlkeleri“ şeklinde ifade edilmesi, ülkemizdeki hekimleri bir bütünün altında toplayarak hekimlik mesleğinin üyesi olma hususunda özendirecektir.
Ek.
TIBBİ DEONTOLOJİ NİZAMNAMESİ
Bakanlar Kurulu Kararının Tarihi: 13.1.1960 No: 4/12578
Dayandığı Kanunun Tarihi: 23.1.1953 No: 6023
Yayımlandığı Resmî Gazetenin Tarihi: 19.2.1960 No: 10436
Yayımlandığı Düsturun Tertibi: 3 Cildi: 41 Sayfa : 164
Madde 1 – Tabip ve diş tabiplerinin, deontoloji bakımından riayetle mükellef oldukları kaide ve esaslar bu Nizamnamede gösterilmiştir.
6O23 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununun 7 nci maddesi mucibince tabip odalarına kayıtlı bulunan tabip ve diş tabipleri, bu Nizamname hükümlerine tabidirler.
BİRİNCİ KISIM
Umumi kaide ve esaslar
Madde 2 – Tabip ve diş tabibinin başta gelen vazifesi, insan sağlığına, hayatına ve şahsiyetine ihtimam ve hürmet göstermektir.
Tabip ve diş tabibi; hastanın cinsiyeti, ırkı, milliyeti, dini ve mezhebi, ahlaki düşünceleri, karakter ve şahsiyeti, içtimai seviyesi, mevkii ve siyasi kanaati ne olursa olsun, muayene ve tedavi hususunda azami dikkat ve ihtimamı göstermekle mükelleftir.
Madde 3 – Tabip, vazifesi ve ihtisası ne olursa olsun, gerekli bakımın sağlanamadığı acil vakalarda, mücbir sebep olmadıkça ilk yardımda bulunur.
Diş tabibi de, kendi sahasında aynı mükellefiyete tabidir.
Madde 4 – Tabip ve diş tabibi, meslek ve sanatının icrası vesilesiyle muttali olduğu sırları, kanuni mecburiyet olmadıkça, ifşa edemez.
Tıbbi toplantılarda takdim edilen veya yayınlarda bahis konusu olan vakalarda, hastanın hüviyeti açıklanamaz.
Madde 5 – Sağlık müesseselerinde tatbik olunan usul ve kaideler mahfuz olmak üzere, hasta; tabibini ve diş tabibini serbestçe seçer.
Madde 6 – Tabip ve diş tabibi, sanat ve mesleğini icra ederken, hiç bir tesir ve nüfuza kapılmaksızın, vicdani ve mesleki kanaatine göre hareket eder.
Tabip ve diş tabibi, tatbik edeceği tedaviyi tayinde serbesttir.
Madde 7 – Tabip ve diş tabibi sanat ve mesleğinin icrası dışında dahi olsa, meslek ahlak ve adabı ile telif edilemeyen hareketlerden kaçınır.
Madde 8 – Tabiplik ve diş tabipliği mesleklerine ve tedavi müesseselerine, ticari bir veçhe verilemez.
Tabip ve diş tabibi, yapacağı yayınlarda tababet mesleğinin şerefini üstün tutmaya mecbur olup, her ne suretle olursa olsun, yazılarında kendi reklamını yapamaz.
Tabip ve diş tabibi, gazetelerde ve diğer neşir vasıtalarında, reklam mahiyetinde teşekkür ilanları yazdıramaz.
Madde 9 – Tabip ve diş tabibi, gazete ve sair neşir vasıtaları ile yapacağı ilanlarda ve reçete kağıtlarında, ancak ad ve soyadı ile adresini, Tababet İhtisas Nizamnamesine göre kabul edilmiş olan ihtisas şubesini, akademik unvanını ve muayene gün ve saatlerini yazabilir. Muayenehane kapılarına veya binaların dışına asılacak tabelaların ebadı ve adedi, mahalli tabip odaları tarafından tesbit edilebilir. Tabipler ve diş tabipleri, tabip odalarının bu husustaki kararlarına riayet etmekle mükelleftirler.
Tabelalarda en çok iki renk kullanılabilir. Işık verici vasıtalarla tabelaları süslemek yasaktır.
Madde 10 – Araştırma yapmakta olan tabip ve diş tabibi, bulduğu teşhis ve tedavi usulünü, yeter derecede tecrübe ederek faydalı olduğuna veya zararlı neticeler tevlit etmeyeceğine kanaat getirmedikçe, tatbik veya tavsiye edemez. Ancak, yeter derecede tecrübe edilmemiş olan yeni bir keşfin tatbikatı sırasında alınacak tedbirler hakkında ilgililerin dikkatini celb etmek ve henüz tecrübe safhasında olduğunu ilave etmek şartı ile bu keşfi tavsiye edebilir.
Bir keşif hakkında yanlış kanaat uyandıracak ifadeler kullanılması yasaktır.
Madde 11 – Tecrübe maksadı ile insanlar üzerinde hiç bir cerrahi müdahale yapılamayacağı gibi aynı maksatla, kimyevi, fiziki veya biyolojik şekilde herhangi bir tedavi de tatbik edilemez.
Klasik metotların bir hastaya fayda vermeyeceği klinik veya laboratuvar muayeneleri neticesinde sabit olduğu takdirde, daha önce, mütat tecrübe hayvanları üzerinde kafi derecede denenmek suretiyle faydalı tesirleri anlaşılmış olan bir tedavi usulünün tatbiki caizdir. Şu kadar ki, bu tedavinin tatbik edilebilmesi için hastaya faydalı olacağının ve muvaffakiyet elde edilmemesi halinde ise mütat tedavi usullerinden daha elverişsiz bir netice alınmayacağının muhtemel bulunması şarttır.
Evvelce tecrübe edilmiş olmamakla beraber, zarar vermesine ihtimal bulunmayan ve hastayı kurtarması kati görülen bir müdahale yapılabilir.
Madde 12 – Tabip ve diş tabiplerinin:
A) Hastalara, herhangi bir suretle olursa olsun, haksız bir menfaat teminini istihdaf eden fiil ve hareketlerde bulunmaları;
B) Birbirlerine, muayene ve tedavi için hasta göndermeleri mukabilinde ücret alıp vermeleri;
C) Kendilerine hasta temini maksadıyla, eczacı, yardımcı tıbbi personel ve diğer her hangi bir şahsa tavassut ücreti ödemeleri;
D) Şahsi bir menfaat düşüncesi veya gayrimeşru bir gaye ile ilaç, tıbbi alet veya vasıtalar tavsiye etmeleri yahut sağlık müesseselerine hasta sevk etmeleri veya yatırmaları;
E) Muayene ve tedavi ücretinin tesbiti ve bunun ödenmesi hususunda, üçüncü şahısların tavassutunu kabul etmeleri; caiz değildir.
İKİNCİ KISIM
Meslektaşların hastaları ile münasebetleri
Madde 13 – Tabip ve diş tabibi, ilmi icaplara uygun olarak teşhis koyar ve gereken tedaviyi tatbik eder. Bu faaliyetlerinin mutlak surette şifa ile neticelenmemesinden dolayı, deontoloji bakımından muaheze edilemez.
Tababet prensip ve kaidelerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yasaktır.
Tabip ve diş tabibi; teşhis, tedavi veya korunmak gayesi olmaksızın, hastanın arzusuna uyarak veya diğer sebeplerle, akli veya bedeni mukavemetini azaltacak her hangi bir şey yapamaz.
Madde 14 – Tabip ve diş tabibi, hastanın vaziyetinin icab ettirdiği sıhhi ihtimamı gösterir. Hastanın hayatını kurtarmak ve sıhhatını korumak mümkün olmadığı takdirde dahi, ıstırabını azaltmaya veya dindirmeye çalışmakla mükelleftir.
Tabip ve diş tabibi, hastasına ümit vererek teselli eder. Hastanın maneviyatı üzerinde fena tesir yapmak suretiyle hastalığın artması ihtimali bulunmadığı takdirde, teşhise göre alınması gereken tedbirlerin hastaya açıkca söylenmesi lazımdır. Ancak, hastalığın, vahim görülen akibet ve seyrinin saklanması uygundur.
Meş'um bir pronostik hastanın kendisine çok büyük bir ihtiyatla ihdas edilebilir. Hasta tarafından, böyle bir pronostiğin ailesine açıklanmaması istenilmemiş veya açıklanacağı şahıs tayin olunmamış ise, durum ailesine bildirilir.
Madde 15 – Hastaya bakmak üzere bir aile nezdine veya herhangi bir müesseseye çağrılan tabip, korunmayı da sağlamaya çalışır. Tabip, hastalara ve onlarla birlikte yaşayanlara, kendilerine ve muhitlerine karşı mesuliyetlerini bildirir.
Tabip icabında, tedaviye devamı reddetmek pahasına da olsa, hijyen ve korunma kaidelerine riayeti temin için gayret sarfeder.
Madde 16 – Tabip ve diş tabibi bir kimsenin sıhhi durumu hakkında, ilmi metotları tatbik suretiyle bizzat yaptığı muayene neticesinde edindiği vicdani ve fenni kanaata ve şahsi müşahadesine göre rapor verir.
Hususi bir maksatla veya hatır için rapor veya her hangi bir vesika verilemez.
Madde 17 – Tabip ve diş tabibi, hastanın hususi veya ailevi işlerine karışamaz. Ancak, hayati ehemmiyeti haiz bulunan veya sağlık bakımından zaruri görülen hallerde, mümkün olan kolaylığı ve manevi yardımı sağlar.
Madde 18 – Tabip ve diş tabibi, acil yardım, resmi veya insani vazifenin ifası halleri hariç olmak üzere, mesleki veya şahsi sebeplerle hastaya bakmayı reddedebilir.
Madde 19 – Tabip ve diş tabibi mesleki veya şahsi sebeplerle, tedaviyi bitirmeden hastasını bırakabilir.
Ancak, bu gibi hallerde, diğer bir meslektaşın tedavi veya müdahalesine imkan verecek zamanı evvelden hesaplayarak hastayı vaktinde haberdar etmesi şarttır. Hastanın bırakılması halinde hayatının tehlikeye düşmesi veya sıhhatinin zarara uğraması muhtemel ise, diğer bir meslektaş temin edilmedikçe, hastayı terk edemez.
Hastayı bu suretle terk eden tabip veya diş tabibi, lüzum gördüğü veya hasta tarafından talep edildiği takdirde, tedavi zamanına ait müşahade notlarını verir.
Madde 20 – Tabip ve diş tabibi, faydasızlığını bildiği bir ilacı, hastaya veremez. Ancak, esaslı bir tedavi yapılması mümkün olmayan hallerde, teselli bakımından bazı ilaçlar tavsiye edebilir.
Mali vaziyetleri müsait olmayan hastalara, mutlak zaruret olmadıkça, pahalı teselli ilaçları verilmesi caiz değildir.
Tabip ve diş tabibi, hastaya lüzumsuz ve fuzuli masraflar yaptırmayacağı gibi faydası olmayacağını ve hastanın mali kudretinin kafi gelmeyeceğini bildiği bir tedaviyi tavsiye edemez.
Madde 21 – Başkalarının yardımı ile yapılacak cerrahi ameliyeler ile diğer tedavilerde, operatör, müdavi tabip ve diş tabibi, beraber çalışacağı elemanları seçmekte serbesttir.
Götürü ücret şartı müstesna olmak üzere, yardımcı tıbbi personelin ücretleri, hasta tarafından ödenir.
Hasta tarafından çağırılmamış olan müdavi tabip veya diş tabibi, ameliyatta hazır bulunmaktan dolayı ayrıca ücret isteyemez.
Umumi, mülhak ve hususi bütçeli daireler ile belediyelere, iktisadi Devlet teşekküllerine veya bunlara bağlı müesseselere ait sağlık tesislerinde olan usul ve esaslar mahfuzdur.
Madde 22 – Ananın hayatını kurtarmak için yegane çare teşkil ettiği takdirde, avortman yapılması caizdir. Ciddi bir tehlikede bulunan ananın hayatı, cerrahi müdahaleyi veya gebeliğe son verebilecek bir tedaviyi zaruri kılıyorsa, hastalığın taallük ettiği tıp şubesinde mütehassıs iki tabibin ve bu iki mütehassıs temin edilemediği takdirde iki tabibin objektif ve kati delillere dayanan raporları alınmadıkça bu müdahale veya tedavi yapılamaz. Bu raporların aslı müdahaleyi veya tedaviyi yapan tabip tarafından muhafaza olunur ve kendisi tarafından tasdikli ve hastanın ismini ihtiva etmeyen bir örneği, mensup olduğu tabip odasına taahhütlü olarak gönderilir.
Raporun tasdik şerhinde, avortmanın yapıldığı tarih ve mahal gösterilir.
Ağır ve acil vakalarda, yukarıdaki fıkra mucibince tabip raporu alınması mümkün olmadığı takdirde, tabip re'sen hareket eder ve keyfiyeti derhal taahhütlü bir mektupla mensup olduğu tabip odasına bildirir.
Avortmanlarda, hastanın ve varsa veli veya vasisinin yazılı olarak muvafakatının alınması şarttır.
Bu Nizamnamenin yirmi birinci maddesinde yazılı sağlık tesislerinde yapılacak avortmanlarda, bu tesislerde cari olan usul ve esaslar mahfuzdur.
Madde 23 – Güç doğumlarda tabip, anayı ve çocuğu kurtarmaya gayret eder.
Bu gibi hallerde tabip, ailevi mülahazalara vesair tesirlere kapılmaksızın, ilmin ve fennin icaplarını yerine getirir.
Madde 24 – Hasta, konsültasyon yapılmasını arzu ederse, müdavi tabip veya diş tabibi bu talebi kabul eder.
Müdavi tabip veya diş tabibi, konsültasyon yapılmasına lüzum gördüğü takdirde, keyfiyeti hastaya bildirir. Bu teklifin kabul edilmemesi halinde, müdavi tabip veya diş tabibi, hastasını bırakabilir.
Bu Nizamnamenin yirmi birinci maddesinde yazılı sağlık tesislerinde, konsültasyonun hangi hallerde ve ne suretle yapılacağı, hastahaneler talimatnamelerinde gösterilir.
Madde 25 – Konsültasyonlarda münakaşa ve müşavereler hasta ile etrafındakilerin duyup anlayamayacakları şekilde yapılır.
Münakaşa ve müşavere esnasında, meslek vekarının muhafaza edilmesine dikkat olunur.
Konsültasyona iştirak eden tabip veya diş tabibinin, bir meslektaşı himaye maksadı ile veya başka bir hissi sebeple, lüzumsuz medihlerden kaçınarak, kanaatini açıkça söylemesi lazımdır.
Madde 26 – Konsültasyonda varılan neticeler, bir konsültasyon zaptı ile tesbit ve bu zabıt müştereken imza olunur.
Konsültasyon neticesi, ayrıca, en yaşlı tabip veya diş tabibi tarafından hastaya bildirilir. Netice bildirilirken, hastanın veya yakınlarının maneviyatını bozacak veya kendilerini tereddüt ve şüpheye düşürecek müphem ve imalı sözler sarfedilmesi caiz değildir.
Madde 27 – Konsültan tabip veya diş tabibi, yapılan tedaviyi uygun görmediği takdirde, kanaatını konsültasyon zaptına yazmakla iktifa eder. Yapılan tedaviye müdahalede bulunamaz.
Madde 28 – Konsültan tabip veya diş tabibi ile müdavi tabibin kanaatleri arasında aykırılık hasıl olur ve hasta, konsültan tabip veya diş tabibinin kanaatini tercih eder ise, müdavi tabip kendi görüşünde ısrar ettiği takdirde hastayı terk edebilir.
Madde 29 – Konsültan tabip veya diş tabibi, hastanın israrlı talebi olmadıkça, hastayı tedavi edemez.
Konsültan tabip veya diş tabibinin, konsültasyonu icab ettirmiş olan hastalığın devamı müddetince, müdavi tabibin muvafakatı olmadan, hastanın yanına, aynı hastalık için, mesleki bir maksatla sonradan girmesi caiz değildir.
Madde 30 – Yapılan konsültasyonda her tabip veya diş tabibi, ücretini ayrı ayrı alır.
Ücretin, bir elden alınarak taksimi caiz değildir.
Konsültasyon, müdavi tabibe, konsültan tabip veya diş tabibi gibi, ücret almak hakkını
verir.
Madde 31 – Asgari ücret tarifesi tatbik olunan yerlerde, tabip veya diş tabibi, rekabet veya propaganda maksadı ile, tarifede yazılı asgari miktardan aşağı ücret kabul edemez.
Madde 32 – Tabip ve diş tabibinin, kendi meslektaşları ile bunların bakmakla mükellef oldukları usul ve furuunun ve karı veya kocalarının muayene ve tedavileri için ücret almaması uygundur. Bu hallerde, zaruri masraflarını isteyebilir.
Madde 33 – Her çeşit cerrahı müdahale, doğum, fizikoterapi, radyoterapi, diş tababeti tedavileri ve tabibin sıkı nezaretini gerektiren sürekli kürler için hastalardan maktu bir ücret istenebilir.
Bir kür evinde veya bakım ve tedavi müessesesinde, tedavi için maktu bir ücret alınabilir. Diğer hallerde maktu ücretle hasta tedavisi yapılamaz.
Bu Nizamnamenin yirmi birinci maddesinde yazılı sağlık tesislerinde cari olan usul ve esaslar mahfuzdur.
Madde 34 – Götürü ücret alınması caiz olan hallerde, tedavi, tamamlanmadan herhangi bir sebeple bırakılırsa, müdavi tabip o zamana kadar sarfettiği mesai ile masraflarına tekabül eden ücreti alır ve peşin ücret almış ise bakiyesini iade eder.
Madde 35 – Acil vakalarda müdahale eden tabip veya diş tabibi, bu müdahaleden dolayı, ücretini sonradan isteyebilir.
Madde 36 – Bu Nizamnamenin yirmi birinci maddesinde yazılı sağlık tesislerinde çalışan tabip ve diş tabibi, bu daire ve müesseselere ait sağlık kurullarına başvurmuş olan hastaları muayenehane veya laboratuvarına celb ederek ücretle tedavi edemez.
ÜÇÜNCÜ KISIM
Meslektaşların birbiri ile ve paramedikal meslek mensup ile Münasebetleri
Madde 37 – Tabip ve diş tabipleri, kendi aralarında iyi meslektaşlık münasebetlerini idame ettirmeli ve manevi bakımdan birbirine yardım etmelidirler. Meslekle ilgili anlaşmazlıklarını, evvela kendi aralarında halletmeğe çalışmalı ve bunda muvaffak olamadıkları takdirde mensup oldukları tabip odalarına haber vermelidirler.
Madde 38 – Tabip ve diş tabibi, meslektaşlarını zemmedemiyeceği gibi onları küçük düşürecek diğer tavır ve hareketlerde de bulunamaz.
Tabip ve diş tabibi, her hangi bir şahsın haysiyet kırıcı hücumlarına karşı meslektaşlarını
korur.
Madde 39 – Tabip ve diş tabibi, meslektaşlarının hastalarını elde etmeğe matuf hareket ve teşebbüslerde bulunamaz.
Madde 40 – Tabip ve diş tabibi, paramedikal meslek mensupları ile mesleki münasebetlerinde, onların bağımsızlığını ihlal etmemeli, kendilerine nezaket göstermeli, onları, hastalarına karşı müşkül bir duruma koyabilecek hareketlerinden sakınmalıdır.
DÖRDÜNCÜ KISIM
Çeşitli hükümler
Madde 41 – Tabip odaları her yıl Ocak ayı başında, odalarda kayıtlı bulunan tabip ve diş tabiplerinin ad ve soyadları ile ihtisas ve adreslerini gösteren levhayı hazırlamakla mükelleftir.
Madde 42 – Muayenehane veya laboratuvar açan tabip ve diş tabibi, hasta kabulüne veya laboratuvarda faaliyete başladığı tarihten ve muayenehane veya laboratuvarını kapatması veya nakletmesi halinde de, kapatma veya naklin vukuu bulduğu tarihten itibaren en çok bir hafta içinde, keyfiyeti, yazılı olarak mensup olduğu tabip odasına bildirir.
Madde 43 – Tabip ve diş tabibi, muayenehane veya laboratuvarında, kendi namına diğer bir meslektaşı çalıştıramaz. Ancak, muvakkat bir müddet için bizzat bulunmadığı takdirde, diğer bir meslektaşı yerine bırakabilir. Bu müddet bir aydan fazla devam ederse, mensup olduğu tabip odasına haberdar eder.
Madde 44 – Tabip ve diş tabipleri, bu Nizamname hükümlerine aykırı hareket ettikleri takdirde, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununun 30 uncu maddesine tevfikan mensup oldukları Tabip Odaları İdare Heyetleri tarafından Haysiyet Divanına sevk edilirler.
Tabip ve diş tabiplerinin inzibati ceza ile tecziye edilmeleri, haklarında ayrıca hukuki veya cezai takibat yapılmasına mani değildir.
Muvakkat madde – Bu Nizamname hükümleri, sanatlarını icra eden permili dişçiler hakkında da tatbik olunur.
Madde 45 – 6023 sayılı kanunun 59 uncu maddesinin (g) bendine müsteniden hazırlanmış ve Şurayı Devletçe tetkik edilmiş olan bu Nizamname hükümleri, Resmi Gazete ile neşri tarihinden iki ay sonra yürürlüğe girer.
Madde 46 – Bu Nizamname hükümlerini icraya, Adliye ve Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekilleri memurdur.
Yorumlar