Sağlık Felsefesi İçin Yeni Ufuklar: Karmaşıklık, Bütünsellik ve İnsan Merkezli Yaklaşımın Ötesi
- drmahmutsansal
- 2 gün önce
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 8 saat önce
Oya Uysal
Aktiffelsefe Kültür Derneği Genel Başkanı
Özet
Modern sağlık sisteminde karşılaştığımız sorunlar, yalnızca teknik veya idari değil, aynı zamanda derin bir düşünsel köken taşımaktadır. Günümüzde pek çok sağlık sorununun temelinde insan merkezli dünya görüşü (antroposentrizm) yatmaktadır. Felsefe, sonuçlarla değil sebeplerle ilgilendiği için bu yaklaşımın köklerine inmek, daha bütüncül ve etik bir sağlık felsefesi geliştirmek açısından kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu bildiride, karmaşıklık teorisi, kaos kuramı ve evren merkezli (kozmik) yaklaşımların ışığında sağlık felsefesine yeni bir yön çizmeye çalışacağım. Son olarak, bireyin hem kendisiyle hem de doğayla kurduğu ilişkiyi güçlendirmeye yönelik öneriler sunacağım.
________________________________________
Giriş: Sağlıkta Felsefi Sorgulama İhtiyacı
Sağlık sistemimizde “nereden başlasak” dedirtecek kadar çok sorun var. Ancak biraz derin düşünen bir kişi, bu sorunların ortak kökeninde ne olduğunu sorgular. Çünkü felsefe, yüzeydeki sonuçları değil, kökenleri ve temel ilkeleri inceler. Eğer sağlık sorunlarının temelinde yatan düşünce biçimini değiştirebilirsek, birçok sorun kendiliğinden çözülebilir veya hafifleyebilir.
Geleneksel batı tıbbı, uzun süre boyunca Kartezyen bir yaklaşım benimsemiş, insan bedenini mekanik bir makine gibi ele almıştır. Bu indirgemeci yaklaşım, her ne kadar birçok teknolojik ve tıbbi başarıya zemin hazırlamış olsa da, insanı yalnızca fiziksel bir varlık olarak görmenin sınırlarına dayanmıştır. Günümüzde ise yeniden “holistik” (bütünsel) yaklaşımların yükseldiğini görüyoruz. Zihin, beden ve çevre arasında kopmaz bağlar olduğu, bireyin yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda psikolojik, sosyal ve ekolojik bağlamda da değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaya başlanmıştır.
Karmaşıklık Teorisi ve Sağlık
Ilya Prigogine’nin çalışmalarına dayanan karmaşıklık teorisi, düzen ile düzensizlik arasındaki hassas dengeyi anlamamıza yardımcı olur. Sağlık, esasen bir denge ve düzen halidir. Termodinamik yasalar gereği, her sistem düzensizliğe (entropiye) doğru eğilimlidir. İnsan bedeni de bu yasadan bağımsız değildir; dışarıdan sürekli enerji almak ve sistemi düzenlemek zorundadır. Bu enerji yalnızca gıda değil, aynı zamanda fikirler, duygular ve sosyal ilişkiler gibi immateri unsurlardan da gelebilir.
Karmaşık sistemlerde küçük değişimler, büyük sonuçlar doğurur; bu “kelebek etkisi” olarak bilinir. Sağlık alanında, stresin veya kronik bir duygusal travmanın vücut üzerindeki etkileri bu prensiple açıklanabilir. Kaotik görünen süreçler, aslında derin bir düzen arayışının içindedir. Bu yüzden, insan sağlığını yalnızca fiziksel parametrelerle sınırlamak yerine, bireyin bütün yaşam bağlamını göz önünde bulundurmak gereklidir.
İnsan Merkezli Dünya Görüşü ve Sınırları
Antroposentrik yaklaşım, insanı doğanın merkezine koyar. Modern tıp, büyük oranda bu perspektiften gelişmiştir. Mikrop teorisi, genetik mühendislik ve kişiselleştirilmiş tıp gibi devrim niteliğindeki gelişmeler hep insan ihtiyaçlarına odaklanmıştır. Ancak bu bakış açısı, uzun süre çevreyi ve diğer canlıları ihmal etmiştir. Ekosistem sağlığı, iklim değişikliği ve çevresel kirlenme gibi faktörlerin insan sağlığı üzerindeki etkileri yeni yeni anlaşılmaktadır.
Örneğin, Dünya Sağlık Örgütü’nün benimsediği “One Health” (Tek Sağlık) yaklaşımı, insan, hayvan ve çevre sağlığını birlikte ele almayı önerir. Artık sadece bireyi tedavi etmek değil, bireyin yaşadığı çevreyi de “sağlıklı” kılmak gerektiği anlaşılmıştır. Bu dönüşüm, insan merkezli sağlık anlayışının sınırlarını aşmak adına önemli bir adımdır.
Holistik ve Evren Merkezli Yaklaşım
Kadim tıp geleneklerinde (Çin, Hint Ayurveda, Antik Yunan), insan doğayla uyum içinde bir bütün olarak görülmüştür. Örneğin, Ayurveda’da insan bir “mikrokozmos” olarak tanımlanır; doğanın bir yansımasıdır. Çin tıbbında “chi” kavramı, hem fiziksel hem de ruhsal akışın dengesini ifade eder. Bu geleneksel yaklaşımlar, modern tıbbın mekanik bakışına alternatif olarak yeniden değer kazanmaktadır.
Paracelsus, “Doğa en büyük hekimdir; insan onun bir parçasıdır” demiştir. İbn-i Sina ise hem bedeni hem de ruhu tedavi eden, hastayı bir bütün olarak gören bir anlayışı savunmuştur. Onların bu yaklaşımları, bugün yeniden keşfedilmekte ve “bütüncül sağlık” anlayışına ilham vermektedir.
Etik Boyut: Sorumluluklarımız
Teknolojinin sunduğu hızlı çözümler, çoğu zaman etik meseleleri gölgelemiştir. Hayvan deneyleri, çevresel tahribat ve sosyal eşitsizlikler, insan merkezli bakış açısının yan ürünleridir. Sağlık çalışanlarının yalnızca biyolojik tedavi uygulamakla yetinmesi, insanın ruhsal ve sosyal boyutunu ihmal etmektedir.
Sağlık bir hak olduğu kadar bir sorumluluktur. Bu sorumluluk, hem kendimize hem de ekosisteme karşıdır. Hastayla kurulan iletişimde empati, şefkat, dürüstlük ve bireyselliğe saygı, yalnızca tıbbi bir gereklilik değil, aynı zamanda etik bir zorunluluktur.
Yeni Ufuklar: Bütüncül ve Felsefi Yaklaşım
1. Biyopsikososyal Modeli Benimsemek
Sağlık yalnızca biyolojik bir süreç değildir; psikolojik ve sosyal boyutlar da iç içedir. Doktor, psikolog, diyetisyen ve sosyal hizmet uzmanlarının bir arada çalışması, çok yönlü bir iyileşme sağlar.
2. Doğayla Yeniden Bağ Kurmak
Doğa yürüyüşleri, bahçe terapileri, yeşil hastane alanları gibi uygulamalar, sadece fiziksel değil, zihinsel iyileşmeyi de hızlandırır. İnsan, doğanın bir parçası olduğunu hatırlamalıdır.
3. Tamamlayıcı ve Geleneksel Tıbbın Entegrasyonu
Kanıta dayalı tamamlayıcı uygulamalar (akupunktur, meditasyon, yoga) modern tıpla entegre edilerek daha geniş bir tedavi yelpazesi sunulabilir.
4. Toplumsal ve Kültürel Faktörlerin Dikkate Alınması
Her bireyin sosyal, kültürel ve dini bağlamı gözetilerek tedavi planları oluşturulmalıdır. Toplum temelli sağlık programları bu yaklaşımı destekler.
5. Sistem Düşüncesini Geliştirmek
Sağlık politikaları sadece bireyi değil, toplumları, ekosistemleri ve küresel sağlık krizlerini de gözeterek tasarlanmalıdır.
6. Hümanist İletişim
Hastayla kurulan ilişki, sadece ilaç reçete etmekten ibaret olmamalıdır. İbn-i Sina’nın yaptığı gibi, dinlemek, anlamak ve ruhsal destek sağlamak esastır.
Sonuç: Felsefi Bir Reçete
Sağlık, yalnızca “hasta olmama” durumu değil, uyum, düzen ve denge halidir. Hastalık ise, bu dengenin bozulmasıdır. İnsanın karmaşık bir varlık olduğunu ve her düşüncenin bir davranışa dönüştüğünü anlamak, sağlığın korunmasında ilk adımdır. Bilinçli düşünceler, güçlü bir irade ve doğayla uyumlu bir yaşam tarzı, beden-zihin-ruh dengesini destekler.
Çin tıbbında korku böbreği zayıflatır; irade ise onu güçlendirir. Dolayısıyla sağlığın özü, hem bedensel hem ruhsal cesarette yatmaktadır. Sahip olduğumuz en güçlü ilaç, felsefedir. Felsefe bize evrensel yasaları, kaderimizi ve yaşamın derin anlamını öğretir. Karma yasası gibi evrensel ilkeler, acı ve hastalıkları bir “uyarı” olarak anlamamıza yardımcı olur.
Sonuç olarak, daha hümanist, etik, bütüncül ve felsefi bir yaklaşım; yalnızca hastalıkları geçici olarak hafifletmekle kalmaz, aynı zamanda derin ve kalıcı bir şifa sürecini başlatır. Hekimlerin, öncelikle kendilerini derinlemesine anlaması, insan doğasını kavraması ve yaşam yasaları üzerine düşünmesi, geleceğin sağlığına dair en umut verici adımdır.
Kaynakça
• Ilya Prigogine, From Being to Becoming: Time and Complexity in the Physical Sciences.
• Daniel J. Siegel, The Developing Mind.
• Stuart Kauffman, At Home in the Universe.
• Edward Lorenz, Deterministic Nonperiodic Flow.
• Osman Hayran, Sağlık Yönetimi Yazıları.
• DSÖ, One Health Approach, 2020.
• İbn-i Sina, El-Kanun fi’t-Tıb.
• Paracelsus, Archidoxis.
Yorumlar