top of page

Tekno-Bilimsel Gelişmelerin Gölgesinde Değişen Hekimlik Değerleri

  • Yazarın fotoğrafı: drmahmutsansal
    drmahmutsansal
  • 4 gün önce
  • 13 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 2 gün önce

Doç. Dr. Cemal Hüseyin Güvercin

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi

Tıp Tarihi ve Etik AD


Giriş

Teknoloji, insanlık tarihi boyunca insanla birlikte var olmuş ve onun doğayla, toplumla ve kendisiyle kurduğu ilişkiyi biçimlendiren temel bir unsur hâline gelmiştir. İnsan-teknoloji ilişkisi yalnızca modern dönemin bir ürünü olarak değil, insanın varlığını sürdürebilme, çevresini dönüştürme ve anlamlandırma yönündeki varoluşsal çabasının tarihsel bir sonucu olarak değerlendirilmelidir (Ihde, 1990; Lemonnier, 1992). Bu ilişki, insanın yalnızca bir doğa varlığı olarak kalmayıp, çevresiyle kurduğu teknik müdahaleler yoluyla kendisini ve dünyayı sürekli yeniden inşa ettiği bir süreci ifade eder (Simondon, 1958/2017).

İlk insan topluluklarından itibaren doğaya müdahale etmek, çevresel koşulları denetim altına almak ve yaşamı sürdürülebilir kılmak amacıyla geliştirilen araçlar ve teknik bilgi birikimi, teknolojik etkinliğin en erken formlarını oluşturmuştur. Bu bağlamda teknoloji, yalnızca bir araçlar toplamı değil; aynı zamanda kültürel, bilişsel ve toplumsal yapılarla iç içe geçmiş çok katmanlı bir fenomendir (Leroi-Gourhan, 1993; Pfaffenberger, 1992). İnsanlık tarihi boyunca teknoloji, hem üretim biçimlerinin hem de düşünce sistemlerinin oluşumunda belirleyici rol oynamış, birey ve toplum arasındaki ilişkileri şekillendirmiştir (Mumford, 1934).

Alan R. Drengson’a (1995) göre, teknoloji yalnızca birtakım araçlardan ibaret değildir; aynı zamanda dünyanın insan tarafından algılanma ve anlamlandırılma biçimini şekillendiren bir düşünme ve yaşama tarzıdır. Bu yönüyle teknoloji, doğrudan doğruya insanın çevresiyle, doğayla ve diğer insanlarla kurduğu ilişkileri belirleyen bir kültürel ve ontolojik çerçeve sunar.

Benzer şekilde, iktisatçı Daron Acemoğlu (2021) teknolojiye yalnızca üretim süreçlerinde kullanılan yöntemler olarak değil, kolektif insan bilgisinin birikimiyle geliştirilen tüm yöntemler olarak yaklaşır. Acemoğlu’nun tanımı, teknolojiyi bireysel veya sektörel bir araç olarak değil, insanlığın ortak üretim ve bilgi birikiminin bir sonucu olarak kavramsallaştırır. Bu yaklaşım, teknolojinin bir mülkiyet nesnesinden çok, toplumsal bir yapı, tarihsel bir süreç ve ortak bir değer olduğunu vurgular.

Dolayısıyla teknoloji hem bireysel yaşamları dönüştüren hem de toplumsal örgütlenme biçimlerini şekillendiren temel bir güçtür. Üretimden iletişime, eğitimden sağlığa kadar uzanan geniş bir alanda etkili olan teknoloji, aynı zamanda kimin bilgiye ve araçlara erişimi olduğu, kimin bu araçları kontrol ettiği gibi soruları da beraberinde getirir. Bu nedenle teknoloji, insanlığın ortak malı olmanın ötesinde, ortak sorumluluğu da gerektiren bir etik ve politik meseledir (Feenberg, 1999).

Teknoloji, toplumsal yaşamda üretkenliği artıran ve bireylerin yeteneklerini geliştiren bir araç olarak uzun süredir tartışılmaktadır. Jeremy Bentham’a göre teknolojik ilerleme, toplumsal düzeni iyileştirir ve verimliliği artırır (Bentham, 1843). Adam Smith de daha iyi makinelerin daha yüksek ücretlerle sonuçlanacağını savunur (Smith, 1776/2005).

Buna karşın Karl Marx, teknolojiyle kurulan ilişkinin üretkenlik sorunu değil, özünde bir özgürlük meselesi olduğunu vurgular. Çalışma zorunluluğunun özgürlüğü ortadan kaldırdığını ve bireyi yabancılaştırdığını, iş dışı zamanların ise gerçek özgürlük alanı olduğunu belirtir (Marx, 1844/2007).

Günümüzde otomasyon, emeği azaltma potansiyeli taşırken; gözetim teknolojilerinin yaygınlaşması bireysel özgürlükleri tehdit edebilir (Zuboff, 2019). Bu nedenle teknolojinin özgürleştirici mi yoksa baskılayıcı mı olacağı, onun nasıl ve kim tarafından kullanıldığıyla yakından ilişkilidir (Feenberg, 1999).


Tarihte En Önemli 10 Teknolojik Buluş


İnsanlık tarihini derinden etkileyen bazı teknolojik gelişmeler önemli toplumsal, ekonomik ve kültürel dönüşümlere de öncülük etmiştir. İnsanlığın bilgiye erişim biçiminden üretim süreçlerine, iletişimden sağlığa kadar pek çok alan, teknolojik ilerlemeler sayesinde yeniden şekillenmiştir. Bu bağlamda, tarihteki en önemli teknolojik buluşlar, insanlığın karşılaştığı temel sorunlara yenilikçi çözümler sunarak, medeniyetin ilerlemesine öncülük etmiştir. Matbaanın icadından internetin yaygınlaşmasına kadar uzanan bu liste, insanın dünyayı değiştirme kapasitesinin somut örneklerini oluşturur. Aşağıda, insanlık tarihine damgasını vurmuş on kritik teknolojik gelişme ve bunların etkileri özetlenmektedir (Hasgül, 2025).

Tablo-1: Tarihte 10 Önemli Teknolojik Buluş

Yıl


Teknolojik Buluş

Etkisi


1450


Matbaanın Bulunması

Bilgiye erişimin demokratikleşmesi

1746

Elektriğin Keşfi

Modern yaşamın temelleri

1763

Buharlı Makinenin İcadı

  Sanayi Devrimi’nin başlangıcı

1796

Aşının Keşfi

Halk sağlığında devrim

1850

Çeliğin İcadı

Büyük altyapı projeleri ve sanayileşme

1876

Telefonun Bulunması

İletişimde devrim

1903

Uçağın Yapılması

Ulaşımda köklü değişim

1946

Bilgisayarın İcadı

Bilgi çağının başlangıcı

1956

Yapay Zekanın Doğuşu

Dijital zekâ ve otomasyonun temel taşları

1969

İnternetin Keşfi

Küresel iletişim ve bilgi ağı

 

Bir teknolojik yeniliğin ortaya çıkışından kullanımının yaygınlaşmasına, olgunlaşmasına ve nihayetinde eskiyip yerini yeni teknolojilere bırakmasına kadar geçen sürece yaşam döngüsü denilmektedir. Teknolojinin yaşam döngüsü, genellikle dört temel aşamadan oluşur: Araştırma ve Geliştirme (Ar-Ge), Adaptasyon, Kullanım ve Azalma/Kullanım Dışı Kalma. İlk aşaada, yeni teknolojiler bilimsel keşifler ve yenilikçi çalışmalarla ortaya çıkar. Adaptasyon aşaması, teknolojinin kullanıcılar tarafından benimsenmesi ve çevresel koşullara uyarlanmasını kapsar. Kullanım aşaması, teknolojinin yaygın olarak benimsenip etkin biçimde kullanıldığı dönemdir. Son olarak, teknoloji zamanla eskiyerek veya yerini daha gelişmiş teknolojilere bırakarak azalma veya kullanım dışı kalma sürecine girer. Bu döngü, teknolojinin ekonomik ve toplumsal etkilerini anlamada kritik öneme sahiptir.

Alan R. Drengson’un Teknoloji Kavramları


Alan R. Drengson, teknolojiyi anlamada çeşitli temel kavramlar geliştirmiştir. Bunlar arasında Teknolojik Anarşi (Technological Anarchy), teknolojinin kontrolsüz ve düzensiz yayılımını ifade eder; bu durum, teknolojinin toplumsal, etik ve çevresel etkilerinin yeterince denetlenememesiyle sonuçlanabilir.

Teknofili (Technophilia) ise teknolojiye olan aşırı hayranlık ve koşulsuz olumlama halini tanımlar. Bu tutum, teknolojiyi eleştirel düşünmeden kabul etmeyi ve teknolojik gelişmenin her zaman olumlu olduğu varsayımını içerir.

Buna karşılık, Teknofobi (Technophobia), teknolojiye karşı duyulan korku ve dirençtir. Teknofobik yaklaşım, teknolojinin risklerini abartabilir veya teknolojik yeniliklere kapalı bir tutum sergileyebilir.

Son olarak, Teknolojik Uygunluk (Technological Appropriateness) kavramı, teknolojinin belirli bir toplumsal ve çevresel bağlama uygun olarak seçilmesi ve uygulanması gerektiğini vurgular. Bu yaklaşım, teknolojinin etik, kültürel ve ekolojik kriterlere göre değerlendirilmesini savunur.

Drengson’un bu kavramları, teknolojinin toplumsal etkilerini anlamada ve sürdürülebilir, etik teknoloji politikaları geliştirmede önemli bir teorik çerçeve sunar (Drengson, 1995).

Teknolojik Anarşi: Teknolojik anarşi, bireyin sınırsız yaratıcı özgürlüğünü temel alan bir yaklaşımı savunur. Bu görüşe göre teknoloji, bireysel irade, deneyim ve yenilikçilikle şekillenmeli; herhangi bir etik veya toplumsal kısıtlama olmaksızın gelişmelidir. Ancak, bu tutum teknoloji üzerindeki denetimi reddederek kontrolsüz ilerleme ve zararlı teknolojilerin yayılımına zemin hazırlayabilir. Böylelikle önemli etik sorunların göz ardı edilmesine ve sorumsuz teknoloji kullanımına kapı aralanmasına yol açar.

Günümüzde bu anlayış, özellikle start-up kültürü ve Silikon Vadisi mentalitesiyle özdeşleştirilmektedir. Mark Zuckerberg’in "Move fast and break things" ("Hızlı hareket et, kırmaktan çekinme") sözü, teknolojik anarşinin tipik bir ifadesi olarak kabul edilir ve yeniliği hızlandırmayı etik sınırların önüne koyan yaklaşımı yansıtır.

3.2.Teknofobi (Technophobia)

Teknofobi, teknolojiyi insan doğasına aykırı, tehlikeli ve yıkıcı bir güç olarak gören eleştirel bir yaklaşımdır. Bu düşünce, teknolojinin doğayla olan uyumunu bozduğunu, insan ilişkilerini zayıflattığını ve toplumu ruhsuzlaştırdığını savunur. Teknofobik perspektif, genellikle geçmişteki daha saf ve sağlıklı yaşam biçimlerine özlem duyarak, teknolojinin büyümesini bir tehdit olarak algılar. Bu durum, otomasyonla ortaya çıkan işsizlik, mahremiyetin kaybı ve distopik senaryolar gibi endişelerle kendini gösterir.

Bununla birlikte, bilimsel gelişmelerin ve teknolojinin sunduğu faydalardan tamamen uzaklaşmak, dijital eşitsizlik gibi yeni risklere yol açabilir ve toplumun geride kalmasına neden olabilir. Bu bağlamda, Jacques Ellul’un da belirttiği gibi, “Teknoloji bir kez geliştirildi mi, durdurulamaz!” (Ellul, 1964) ifadesi, teknolojinin kaçınılmaz gelişim dinamiğini vurgular.

3.3.Teknofili (Technophilia)

Teknofili, teknolojiye karşı koşulsuz bir bağlılık ve hayranlığı ifade eden bir yaklaşımdır. Bu tutumda teknoloji, yalnızca bir araç olmaktan çıkıp, kendisi amaç haline gelir. Yenilik ve teknolojik gelişmeler iyilik ve ilerlemeyle eş anlamlı kabul edilir; her yeni teknolojinin topluma fayda sağlayacağı varsayılır. Teknofilik düşünce, teknolojinin tüm toplumsal ve etik sorunları çözeceğine inanır ve teknik ilerlemenin insanlığın gelişimindeki tek belirleyici unsur olduğunu savunur.

Bu yaklaşım, teknolojinin toplumsal, kültürel ve etik boyutlarını göz ardı eder. Örneğin, yapay zekâ ve biyoteknoloji alanlarındaki aşırı iyimserlik teknofilinin tipik örneklerindendir. Ray Kurzweil’in “Tekillik yakındır” (Singularity is near) ifadesi, insan zekâsının biyolojik sınırlarını aşarak teknolojiyle bütünleşeceği dönemin yakın olduğunu ileri sürer (Kurzweil, 2005).

3.4.Teknolojik Uygunluk (Technological Appropriateness)

Teknolojik uygunluk, teknolojinin yerel kültüre, ekolojik koşullara ve toplumsal yapıya uygun şekilde seçilmesi ve uygulanmasını savunan bir yaklaşımı ifade eder. Bu perspektifte sürdürülebilirlik ve etik değerler ön plandadır. Büyük ölçekli ve karmaşık teknolojiler yerine, küçük ölçekli, çevre dostu ve katılımcı çözümler tercih edilir. Böylece teknoloji, toplumun gerçek ihtiyaçlarıyla orantılı olarak geliştirilir ve çevresel sorumluluk göz ardı edilmez. Bu yaklaşım, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ve doğal malzemelerle yapılan üretim gibi örneklerle somutlaşır. Ancak, hangi teknolojinin “uygun” olduğuna dair kararların öznel, politik ya da ideolojik tercihlerden etkilenme riski de bulunmaktadır.

E.F. Schumacher’in “Küçük iyidir” (Small is Beautiful) sözü, bu anlayışın temel ilkelerinden biri olarak kabul edilir (Schumacher, 1973).

4. Drengson’un Dört Felsefi Yaklaşımının Tıbbi Teknolojiye Uyarlanması

Teknolojik Anarşi

Tıbbi teknolojide, hızlı yenilik ve kontrolsüz gelişmelerin etik ve sosyal etkiler dikkate alınmadan uygulanmasıdır. Bu yaklaşımda, yeni tıbbi cihazlar, tedavi yöntemleri veya dijital sağlık uygulamaları, yeterli düzenleme olmadan hastaların güvenliği riske atılabilir. Örneğin, yeterince test edilmemiş gen tedavileri veya yapay zekâ destekli tanı sistemleri etik denetim olmadan kullanılabilir.

Teknofili

Tıbbi teknolojiye koşulsuz güven ve iyimserlik anlamına gelir. Her yeni teknolojinin hastalıkları çözeceği ve sağlık hizmetlerini mükemmelleştireceği varsayılır. Bu yaklaşım, robotik cerrahi veya yapay zekâ gibi alanlarda teknolojinin sınırsız faydalarına vurgu yapar, ancak riskler ve etik sorunlar göz ardı edilir. Bu durum, hasta hakları ve mahremiyet konularında sorunlara yol açabilir.

Teknofobi

Tıbbi teknolojilere karşı aşırı temkinli veya olumsuz tutumdur. Yeni teknoloji ve yeniliklerin sağlık sistemine zarar vereceği, insan-doğa dengesini bozacağı ve hastaların özgürlüğünü kısıtlayacağı düşünülür. Örneğin, genetik mühendislik ya da dijital sağlık kayıtlarına karşı direnç gösterilir. Bu tutum, hayat kurtarıcı yeniliklerin benimsenmesini zorlaştırabilir.

Teknolojik Uygunluk

Tıbbi teknolojinin yerel, kültürel ve etik bağlamlara uygun şekilde seçilip uygulanmasıdır. Teknolojinin hastaların ihtiyaçlarına, toplumsal koşullara ve sürdürülebilirlik ilkelerine göre dengelenmesini savunur. Örneğin, gelişmekte olan ülkelerde düşük maliyetli ve kolay erişilebilir tanı yöntemlerinin tercih edilmesi veya kültürel hassasiyetlere uygun sağlık teknolojilerinin geliştirilmesi bu yaklaşımın örneğidir.

Bu uyarlama, tıbbi teknolojinin gelişim ve uygulama süreçlerinde etik, kültürel ve toplumsal boyutların göz önünde bulundurulmasının önemini vurgulamaktadır.

Tablo-2: Drengson’un Felsefi Yaklaşımı Bağlamında Tıbbi Teknoloji

Tıbbi Teknolojiye Yaklaşım Olası Sonuçlar

Teknolojik Anarşi Tıbbi teknolojilerin aceleyle ve yeterli kurallar oluşturulmadan, orta ve uzun vadeli etkilerine bakılmaksızın kullanılması. Etik denetim ve kamusal sınırlamalara karşı çıkılması Hasta güvenliği açısından büyük riskler

Güvenlik açıkları ve bilgi sömürüsü riski

Denetimsizlik, etik ihlallerin yaygınlaşması

Teknofili Tıbbi teknolojilerin tamamen olumlu ve yararlı yönlerine odaklanılması ve her türlü tıbbi sorunları çözebileceğine inanılması. YZ tanı sistemleri, robotik cerrahi ve zihin-makine projelerinin güçlü bir şekilde desteklenmesi Eleştirel düşüncenin kaybı

İnsanın araçsallaşması

Yenilik, hız ve verimliliğin artabilmesi

İnsan ilişkilerinin mekanikleşebilmesi

Etik değerlere duyarsızlık gelişebilmesi

Eşitsizlik ve denetim eksikliği

Teknofobi Tıbbi teknolojilere kuşkucu, temkinli hatta reddedici yaklaşılması. YZ, genetik ve robotik tıp gibi alanların doğaya müdahale olarak bakılması Hayat kurtarıcı inovasyonlara direnç Özel yaşamın gizliliği, veri güvenliği gibi konularda etik kaygıların artması

Klinik karar süreçlerinin yavaşlaması


Teknolojik Uygunluk Tıbbi teknolojilerin etik, yerel, adil ve orantılı kullanımı

Tıbbi teknolojiler bağlamsal, etik ve kültürel uyuma göre değerlendirilmeli. Her çözümün her topluma uygun olamaması Sağlık hizmetlerine erişimde adalet

Kültürel yapıya uygun çözümler

Yüksek teknolojiye direnç olabilmesi



Tıbbi Teknolojinin Tarihi


Tıbbi teknoloji tarihi, salt teknik ilerlemelerin kronolojisi olmanın ötesinde, aynı zamanda değerlerin, etik normların, mesleki rollerin ve toplumsal sorumlulukların da dönüşümünü yansıtan çok katmanlı bir süreçtir. Her yeni teknolojik gelişme, yalnızca sağlık hizmetlerinde yeni olanaklar sunmakla kalmamış, aynı zamanda beraberinde yeni sorumluluklar, etik tartışmalar ve düzenleyici ihtiyaçlar getirmiştir.

5.1. Geleneksel Dönem (Antik Çağ – 19. Yüzyıl)

Bu dönemde tıp uygulamaları büyük ölçüde bireysel deneyim, felsefi bilgi ve doğaya dayalı gözlemler üzerine kuruluydu. Hekimlik, “soylu sanat” olarak kabul edilmekteydi ve hasta-hekim ilişkisi, derin bir güven ve mahremiyet anlayışı temelinde şekilleniyordu. Teknolojik araçlar oldukça sınırlıydı; dolayısıyla hekimlik pratiği insanî temasın ve vicdanın merkezde olduğu bir meslek olarak yürütülüyordu. Bu çerçevede, “zarar verme, yarar sağla” (primum non nocere) ilkesi, tıbbın temel etik prensiplerinden biri olarak ön plana çıkmaktaydı (Porter, 1997, Bynum, 2007).

5.2. Klinik ve Bilimsel Dönüşüm Dönemi (19. Yüzyıl)

Sanayi Devrimi’nin getirdiği teknolojik ilerlemeler, mikroskop, stetoskop ve radyografi gibi araçların tıpta yaygınlaşmasıyla birlikte, tıp alanında bilimsel paradigma öne çıkmıştır. Bu gelişmeler sayesinde tıbbi tanı, artık kişisel ve sezgisel bir uygulamadan ziyade, nesnel ve deneysel verilere dayanan bilimsel bir süreç halini almıştır.

Hastanelerin kurumsallaşması ve modern klinik uygulamaların yaygınlaşması, tıbbın standartlaşmasını sağlamış; hekimlik mesleği otoriter, teknik ve nesnel bir kimlik kazanmıştır. Bu dönüşüm sürecinde, hasta ile hekim arasındaki bireysel ve insani temas azalmış; hastalar giderek “vaka” olarak görülmeye başlanmıştır. Ayrıca, tıbbi uygulamalarda doğruluk, etkinlik ve objektiflik gibi yeni etik kriterler ön plana çıkmıştır (Porter, 1997, Bynum, 2007).

5.3. Biyomedikal Teknoloji Çağı (20. Yüzyıl)

20.Yüzyılda antibiyotiklerin keşfi, cerrahi tekniklerdeki önemli ilerlemeler, organ nakilleri ve yoğun bakım teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde tıp, yaşam süresini uzatma ve yaşamı sürdürme kapasitesine büyük oranda ulaşmıştır. Bu teknolojik atılımlar, hekimin adeta tanrısal bir güce sahip olduğu eleştirilerini de gündeme getirmiştir. Bu bağlamda, biyomedikal etik disiplini önem kazanarak, tıp pratiğinde yararlılık (beneficence), zarar vermeme (non-maleficence), özerkliğe saygı (respect for autonomy) ve adalet (justice) ilkelerinin benimsenmesini sağlamıştır. Bu etik prensipler, teknolojik gelişmelerle şekillenen yeni tıbbi uygulamalarda hastaların haklarının korunmasına ve sağlık hizmetlerinin adil dağılımına vurgu yapmıştır (Porter, 1997, Bynum, 2007).

5.4. Dijital Tıp ve Yapay Zeka Çağı (21. Yüzyıl)

21. Yüzyılda elektronik sağlık kayıtları, yapay zekâ destekli karar sistemleri, tele-tıp ve robotik cerrahi gibi dijital teknolojiler, tıp pratiğinde köklü değişimlere yol açmıştır. Bu dönüşümler, hekimlerin yalnızca teknik becerilerini değil, aynı zamanda etik hassasiyetlerini de derinlemesine sınamaktadır. Etik değerlendirmeler artık sadece bireyler arası ilişkilerle sınırlı kalmayıp, veri sistemleri, algoritmalar, kurumlar ve dijital ağlar düzeyinde de ele alınmaktadır. Bu yeni paradigmada hekim, klasik karar vericilik rolünden, dijital sistemlerle iş birliği yapan ve rehberlik eden bir aktöre dönüşmektedir. Mahremiyetin korunması, veri güvenliği, şeffaflık, sorumluluğun paylaşımı ve sağlık hizmetlerine eşit erişim gibi konular, dijital tıbbın etik boyutunda ortaya çıkan temel ikilemler arasında yer almaktadır (Shortliffe, 2014).


Teknolojinin Etkileri ve Özellikleri


• Teknoloji Nötr Değildir

Çoğu düşünür teknolojiyi yalnızca araçsal bir olgu olarak değil, aynı zamanda toplumsal değerleri taşıyan ve toplumu şekillendiren aktif bir güç olarak görür. Andrew Feenberg, teknolojinin sosyal ve politik değerlerle iç içe olduğunu ve demokratik denetime açık olması gerektiğini vurgulamaktadır (Feenberg, 1999).

• Etik Sınırlar Gereklidir

Hans Jonas, teknolojik eylemlerin gelecek kuşaklar üzerindeki etkilerini gözeten sorumluluk etiğini önermiştir. Jürgen Habermas ise özellikle genetik müdahalelerin insan özerkliği ve özgürlüğü açısından tehdit oluşturduğunu belirtmektedir (Jonas, 1984; Habermas, 2003).

• İnsan-Teknoloji İlişkisinde Yabancılaşma Riski

Martin Heidegger ve Ivan Illich, teknolojinin insanı nesneleştirerek yabancılaştırdığını savunur. Özellikle tıp alanında, insani temas yerini mekanik ve sistematik süreçlere bırakabilir (Heidegger, 1977; Illich, 1976).

• Yapay Zekâ ve Dijitalleşme Yeni Etik Sorunlar Yaratır

Luciano Floridi, bilgi etiği perspektifinden yapay zekâ ve algoritmaların şeffaflık, adalet ve sorumluluk ilkeleri doğrultusunda tasarlanması gerektiğini belirtir. Shannon Vallor ise erdem temelli etik karar mekanizmalarının önemine dikkat çekmiştir (Floridi, 2013; Vallor, 2016).

• İnsan Doğasına Müdahalenin Sınırları Tartışmalıdır

Habermas ve Leon Kass, insan doğasının genetik olarak yeniden tasarlanmasının etik sınırları aşabileceğini savunur. Tıbbi teknolojiler, sadece iyileştirme ve tedavi amacını taşımalı, insan doğasının temel özelliklerine müdahalede dikkatli olunmalıdır (Habermas, 2003; Kass, 2002).

• Bakım Etiği ve Anlamlı İlişkilerin Önemi

Albert Borgmann, teknolojinin gelişmesiyle birlikte insani bakım, şefkat ve derin anlam taşıyan ilişkilerin zayıfladığını vurgulamıştır. Ona göre teknoloji, çoğu zaman soğuk, mekanik ve nesnel bir yapıya sahiptir; bu da insanların ihtiyaç duyduğu sıcak ve samimi etkileşimlerin yerini alamaz. Bu durum, sağlık alanında etik ve insani değerlerin önemini artırmaktadır (Borgmann, 1984).

• Teknolojinin Etikleşmesi Bir Gerekliliktir

Etik ilkeler, teknolojinin yalnızca kullanımında değil, geliştirilme ve tasarım süreçlerinde de dikkate alınmalıdır. Bu yaklaşım, özellikle yapay zekâ ve tıbbi cihazlar gibi alanlarda ortaya çıkabilecek etik sorunlara etkili çözümler üretmek için vazgeçilmezdir (Van den Hoven, 2007).

• Multidisipliner Yaklaşım Gereklidir

Tıbbi teknolojilerin etik değerlendirmesi sadece tıp alanıyla sınırlı kalmamalı; felsefe, sosyoloji, mühendislik ve hukuk gibi farklı disiplinlerin bilgi ve perspektiflerini de içermelidir. Etik karar alma süreçleri, çok sayıda paydaşın katılımıyla ve iş birliği içinde yürütülmelidir (Jasanoff, 2005).


Tarihsel Süreçte Hekimlik Değerleri


• İnsan onuruna saygı (Respect for human dignity)

• Mesleki yeterlilik (Professional competence)

• Yarar sağlama (Beneficence)

• Zarar vermeme (Non-maleficence)

• Özerklik (Autonomy)

• Adalet (Justice)

• Gizlilik (Confidentiality)

• Sadakat (Fidelity) (Beauchamp, 2015)


Tıbbi teknolojilerin olumlu etkileri


• Tanı ve Tedavi Teknolojileri: Hastaya fayda sağlama (yararlılık) ve zarar vermeme ilkeleri güçlenmiştir; daha doğru ve etkili tedavi olanakları sunar.

• Elektronik Sağlık Kayıtları: Sağlık hizmetlerinde hesap verebilirlik ve izlenebilirlik artmış, hasta güvenliği ve bakım kalitesi iyileşmiştir.

• Yapay Zekâ Destekli Karar Sistemleri: Sağlık profesyonellerinin mesleki yeterliliği desteklenmiş, klinik karar alma süreçleri hızlanmış ve doğruluk oranı yükselmiştir.

• Tele-Tıp Uygulamaları: Coğrafi ve sosyoekonomik engeller azalırken, sağlık hizmetlerine erişim adalet ilkesi doğrultusunda artmıştır.

Bu olumlu etkiler, teknolojinin etik ilkelerle uyumlu ve doğru kullanıldığında sağlık hizmetlerinin kalitesini ve erişilebilirliğini artırdığını göstermektedir.


Zorlayıcı ve Riskli Etkiler


• Araçsallaşan İnsan: İnsanların teknoloji tarafından araçsallaştırılması, bireysel özerklik ve insan onuru değerlerinin zarar görmesine yol açabilir. İnsan, yalnızca bir sistem parçası haline gelerek insani değerlerden uzaklaşabilir.

• Veri Güvenliği Sorunları: Sağlık verilerinin dijitalleşmesi, mahremiyet ve gizlilik ilkelerini tehdit eden ciddi güvenlik açıklarını beraberinde getirir. Kişisel sağlık bilgilerinin yetkisiz erişimlere maruz kalması etik sorunlara neden olur.

• Yapay Zekâ Hakimiyeti: Karar süreçlerinde yapay zekânın baskın rolü, hekimlerin profesyonel özerkliğini zayıflatabilir ve klinik kararların insan faktöründen kopmasına neden olabilir. Bu durum, etik sorumluluğun paylaşımı konusunda belirsizlik yaratır.

• Ticarileşen Sağlık Teknolojileri: Sağlık alanında teknolojinin ticarileşmesi, hasta ile sağlık profesyoneli arasındaki sadakat ve adalet ilkelerini gölgede bırakabilir. Kâr odaklı yaklaşımlar, sağlık hizmetlerinin eşit ve adil dağılımını olumsuz etkileyebilir.

Bu zorluklar, tıbbi teknolojilerin etik kullanımı için kapsamlı ve disiplinlerarası yaklaşımlar geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.


Sonuç ve Değerlendirme


Tıbbi teknoloji, yalnızca teknik bir alan olmanın ötesinde, derin etik boyutlar taşıyan bir disiplindir. Bu alandaki gelişmeler, sadece tıbbi uygulamaların dönüşümünü sağlamakla kalmamış, aynı zamanda sağlık hizmetlerinde geçerli olan etik ilkelerin yeniden tanımlanmasına da yol açmıştır. Günümüzde teknoloji, tanı ve tedavi araçları olmanın ötesinde; karar verme süreçleri, hastanın özerkliği, mahremiyet hakları ve sağlıkta eşitlik gibi temel etik kavramların merkezinde yer almaktadır.

Bu nedenle, tıbbi teknolojiyi salt bir yenilik ya da teknik ilerleme olarak görmek yetersizdir. İnsanî değerler, toplumsal adalet ve ekosistemle uyum gibi geniş perspektiflerle değerlendirilmesi gerekmektedir. Teknolojinin yaşam döngüsünün erken aşamalarında etik risklerin proaktif olarak ele alınması ve önleyici tedbirlerin geliştirilmesi kritik önem taşır.

Tıbbi teknolojideki ilerlemeler kendi başına bir erdem olarak kabul edilmemeli; bu ilerlemelerin hangi amaçla, kimlerin yararına ve nasıl kullanıldığına göre etik meşruiyeti değerlendirilmelidir.

Hekimlik sanatı ile teknolojik gelişmeler, birbirini tamamlayan unsurlar olmalı; teknolojinin insan odaklı, etik ve bilinçli kullanımı sağlanmalıdır. Etik duyarlılık ile teknolojik bilgelik, çağdaş tıbbın temel iki taşıyıcısıdır ve birlikte varlık göstermeleri zorunludur.


Kaynaklar

1. Ihde, D. (1990). Technology and the lifeworld: From garden to earth. Indiana University Press.

2. Lemonnier, P. (1992). Elements for an anthropology of technology. University of Michigan Museum.

3. Leroi-Gourhan, A. (1993). Gesture and speech (B. Bostock Berger, Trans.). MIT Press. (Original work published 1964)

4. Mumford, L. (1934). Technics and civilization. Harcourt, Brace & Co.

5. Pfaffenberger, B. (1992). Social anthropology of technology. Annual Review of Anthropology, 21, 491–516. https://doi.org/10.1146/annurev.an.21.100192.002423

6. Simondon, G. (2017). On the mode of existence of technical objects (C. Malaspina & J. Rogove, Trans.). Univocal. (Original work published 1958)

7. Acemoğlu, D. (2021). Power and progress: Our thousand-year struggle over technology and prosperity. (p. 546) PublicAffairs.

8. Drengson, A. (1995). Four philosophies of technology. In H. D. Rothenberg (Ed.), Technology and values: Essential readings (pp. 25–30). Wiley-Blackwell.

9. Feenberg, A. (1999). Questioning technology. (p 243) Routledge.

10. Bentham, J. (1843). The works of Jeremy Bentham (Vol. 1). W. Tait.

11. Feenberg, A. (1999). Questioning technology. Routledge.

12. Marx, K. (2007). Economic and philosophic manuscripts of 1844 (M. Milligan, Trans.). Dover. (Original work published 1844)

13. Smith, A. (2005). The wealth of nations (E. Cannan, Ed.). Barnes & Noble. (Original work published 1776)

14. Zuboff, S. (2019). The age of surveillance capitalism: The fight for a human future at the new frontier of power. PublicAffairs.

15. Hasgül G.Teknoloji Nedir? Teknolojin Yararları ve Zararları Nelerdir? https://boenstitu.com/blog/teknoloji-nedir 2025.

16. Rogers, E. M. (2003). Diffusion of innovations (5th ed.). Free Press.

17. Abernathy, W. J., & Utterback, J. M. (1978). Patterns of industrial innovation. Technology Review, 80(7), 40–47. https://doi.org/10.1007/978-1-349-06957-6_4

18. Ellul, J. (1964). The technological society. Vintage Books.

19. Kurzweil, R. (2005). The singularity is near: When humans transcend biology. Viking.

20. Schumacher, E. F. (1973). Small is beautiful: A study of economics as if people mattered. Harper & Row.

21. Porter, R. (1997). The Greatest Benefit to Mankind: A Medical History of Humanity. W.W. Norton & Company.

22. Bynum, W. F., & Hardy, A. (Eds.). (2007). The Western Medical Tradition: 1800-2000. Cambridge University Press.

23. Shortliffe, E. H., & Cimino, J. J. (Eds.). (2014). Biomedical Informatics: Computer Applications in Health Care and Biomedicine (4th ed.). Springer.

24. Feenberg, A. (1999). Questioning Technology. Routledge.

25. Jonas, H. (1984). The Imperative of Responsibility: In Search of an Ethics for the Technological Age. University of Chicago Press.

26. Habermas, J. (2003). The Future of Human Nature. Polity Press.

27. Heidegger, M. (1977). The Question Concerning Technology and Other Essays. Harper & Row.

28. Illich, I. (1976). Medical Nemesis: The Expropriation of Health. Pantheon Books.

29. Floridi, L. (2013). The Ethics of Information. Oxford University Press.

30. Vallor, S. (2016). Technology and the Virtues: A Philosophical Guide to a Future Worth Wanting. Oxford University Press.

31. Kass, L. R. (2002). Life, Liberty and the Defense of Dignity: The Challenge for Bioethics. Encounter Books.

32. Borgmann, A. (1984). Technology and the Character of Contemporary Life: A Philosophical Inquiry. University of Chicago Press.

33. Van den Hoven, J. (2007). Moral Methodology and Information Technology. In Information Technology and Moral Philosophy (pp. 69-101). Cambridge University Press.

34. Jasanoff, S. (2005). Designs on Nature: Science and Democracy in Europe and the United States. Princeton University Press.

35. Beauchamp TL, Childress JF. Principles of Biomedical Ethics 7th Edition Oxford University Press, 2015

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yeni Paternalizm

Dr. Mahmut Şansal Giriş Sosyokültürel, ekonomik ve bilimsel alandaki değişimler pek çok ilişki şeklinde olduğu gibi doktor hasta ilişkisinde de değişimlere yol açmıştır. Doktor hasta ilişkisinin gelen

 
 
 
Varoluşunu sorgulayan varlık

Prof. Dr. A. Kadir ÇÜÇEN Heidegger’in Varlık kavramıyla olan ilgisi onun felsefeyi yeniden yorumlamasına yol açar; çünkü “felsefenin amacı, Varlığın gerçekten ne olduğunu kavramaktır.” Diğer bir deyiş

 
 
 

Yorumlar


bottom of page